>Bugün, yeni hayatımın kaybetmeme sebep olduğu iki özgürlüğün farkına vardım. İlki avaz avaza bağrırarak şarkı söyleme özgürlüğü. İstanbul’da arabada tek başıma olduğumda müziğin sesini açar, avazım çıktığı kadar bağırarak şarkı söylerdim. Ne rahatlatırdı beni. Çaktırmadan dans bile ederdim olduğum yerde, insanlar trafik stresi yaşarken ben kurtlarımı döküverirdim. Şimdiki hayatımda araba kullanmam zaten yasak. E sürekli yanımda şöför var, adama ayıp olur diye müzik bile dinleyemiyorum gönlümce.
İkincisi de tek başıma, kendi kendime vakit geçirme özgürlüğü. Robin Sharma, Aile Bilgeliği kitabında her bireyin kendisine ait bir gün olması gerektiğini söylüyor. Bu tek başına geçirilen günün, sağlıklı aile ilişkileri için önemli bir şart olduğunu savunuyor. Ben bir tam günden vazgeçtim, o kadarı çok fazla benim için ama haftada bir saatim vardı bana ait olan, artık yok. Eskiden öğle tatillerinde arada bir alıp başımı biryerlere giderdim. O bir saatlik yalnızlık bana ne iyi gelirdi. Şimdi hep arabaya bağımlıyız ki zaten o da çok sinirimi bozuyor. Hem hareket özgürlüğüm kısıtlı, hem gidebileceğim yerler, hem de zamanım.
‘Herkesin yaptığı bir sürü fedakarlığın yanında lafı mı olur, yazmak bile yanlış’ diye düşünen olabilir, ben de öyle düşündüm zaten bir süre ama, öncelikle ‘blog benim diil mi? istediğimi yazarım’ şımarıklığı içindeyim, o yüzden yazdım bileee! İkincisi de, Kubbler’in değişim psikolojisi eğrisine göre ben bir senedir bu durumu inkar ediyorum. Şimdi farkına vardım ve bir süre pasif kalmam gerekiyor ama sonrasında öfke, pazarlık aşaması, depresyon ve en sonunda durumu kabul etme var. Bu tür davranışlar sergilersem, sebebi ve çaresi bilinsin, önce beni bir müzik seti ve i-phone’umla bir odaya kapatın, sonra çantamı koluma verip sokaklara salın.