>Jakarta’da çocukları götürebileceğimiz açık hava parkları yok. Bu yüzden de bazı girişimciler çocuklar için açık oyun alanlari yapmışlar. Bize en yakın olanı Playground. Yürüyerek 10 dakikada gidebiliyoruz. Yumuşak zeminli değişik kaydırak, salıncak, vs kombinasyonları, kum havuzu ve bir de ıslak oyun alanı var. Çocuklar için çok eğlenceli bir yer. Cumartesi sabahı gittiğimizde Lara ve Arda okuldan arkadaşlarıyla karşılaştılar. Yan tarafta da bir kaç çocuk tenis dersi alıyordu, hem onları seyrederken hem de bizim tarafa kaçan toplarla oynarken çok eğlendiler. Arda biraz öksürdüğü için, ve de çok güneş altı olduğu için ıslak alana girmedik, çok bozuldular bu işe ama sağolsunlar fazla ısrar edip beni zor durumda bırakmadılar.
Category Archives: mekanlar
>Buddha Bar Jakarta
>Bağnazlıkla dindarlık, açık görüşlülükle istismar arasındaki sınırlar dünyanın heryerinde, her inanışında çok ince. Ve fikrini inançla savunanlar mutlaka kendilerini dinletmeyi başarıyorlar.
Paris kökenli George V adlı şirketin dünyanın pek çok yerinde lüks otelleri, spaları, klupleri, restoranları ve butikleri var. Bu şirket nedendir bilinmez, kendisine Budizmi tema olarak seçmiş ve Buddha Bar, Sidharta Cafe, Little Budha ve Buddhattitude Spa gibi mistik isimler kullanmış. Çok da başarılı işletmiş bu mekanları, öyle ki Buddha Bar’larda çalınan müziklerin albümleri bile dünya listelerine girer olmuş, tüm dünyada şubeleri açılmış, mekanlar ikonlaşmış. Bu başarılı pazarlama ve işletme öyküsü, şirket dallarını Asya’ya uzatana dek devam etmiş. Asya’daki tek şubelerini 2006 yılında Jakarta’da açmışlar.
Bir iki ay kadar önce, Endonezya’lı ve Malezya’lı Budistler Buddha Bar’ın kapatılmasını istiyor diye bir haber okuduğumda gülüp geçmiştim. Ancak iki haftadır hemen her gün Jakarta Post’ta bu konuyla ilgili bir haber çıkmaya başlayınca konunun ciddiye gittiğini farkettim. Budistler iki üç hafta boyunca düzenli olarak protesto gösterileri yaptılar. Hatta bir seferinde Buddha Bar’ın önünde dini ayin yaptılar, “burada o kadar çok dini imge var ki, tapınak olarak kullanılabilir” mesajını çarpıcı bir şekilde verdiler. Şehir yönetimi olaya tepkisiz kalmadı, resmi bir şikayet olursa değerlendiririz ama bu şartlarda herşey yasal, kapatamayız dedi. Protestoların hepsi olaysız, seviyeli yapıldı. Sonunda Buddha Bar’ın yönetimi olaya tepkisiz kalmayarak, anlaşmazlıklar giderilene kadar barı kapatma kararı aldı.
Şu anda tartışmalar tüm hararetiyle devam ediyor. Kapatmayı yanlış bulan Budistler, haklı bulan Müslüman ve Hrıstiyanlar, haksız bulan Müslüman ve Hrıstiyanlar, haklı bulan Budistler konuşuyor da konuşuyor. Olay nasıl sonuçlanacak bekleyip göreceğiz.
Bu olay bana neler mi düşündürüyor? İnançlar insanları yakınlaştırıyor mu yoksa uzaklaştırıyor mu? Dini inançları pazarlama aracı olarak kullanan şirketler kapatılabiliyor da, partiler neden kapatılamıyor? Dinin iktidar ve güç savaşlarının en büyük kozu olmaktan çıktığını insanlık tarihi görebilecek mi? “Endonezya’lilarin cogu Musluman, Asya subesini Jakarta’da acarsak Budistelerle basimiz derde girmez” diyerek fikri pazarlayan sivri zekali hala George V’de calisiyor mu? Şu meşhur Buddha Bar’a gitmek bize kısmet olacak mı?
>Puri Santi Spa
>Çocuklar doğmadan önce hazırlanması saatler süren, herkesi bekleten bir tip değildim ama kendime vakit ayırmayı sever, bir yere gidilecekse evden çıkacağım son ana kadar makyajımla ve giysilerimle ilgilenmekte bir sakınca görmezdim. İki çocuk sahibi olduktan sonra bu olay tamamen değişti. Kendime ayırdığım, sakin zamanlarda garip bir boşluk ve suçluluk duygusu kaplar oldu içimi. Bu tür zamanlarda, sanki yapmam gereken önemli birşey varmış da, bir türlü hatırlayamadığım için vakit kaybediyormuşum hissine kapılır oldum. Kafamdaki zaman çizelgesine harfi harfine uyma stresi geldi. Herkesi bu plana uydurmak için peşimden sürükler oldum. Tabii ki şimdi oturup kendimi suçlayacak değilim. İki küçük çocuk büyütüp çalışma ve gezme hayatına aynen devam etmeye çalışmak kolay iş değil. Gerçekten de eğer o kafamdaki plana uyulmazsa, zincirleme olarak bir sürü şey etkileniyor. Çocuklar yemeğini zamanında yemezse, zamanında uyumuyor. Onların zamanında uyumaması benim de daha az uyumam, ertesi sabah spora gtimek için erken kalkamama, ertesi günkü yemeği yapamama hatta duş bile alamama kadar zincirleme bir sürü şeyi etkileyebiliyor. Neyse konudan saptım. Bu durum neyse ki çocıklar büyüdükçe düzelmeye başladı. Tunç’un desteği ve çocukların daha bağımsız olmaya başlamasıyla, ben kafayı yemeden yavaş yavaş normal insan temposuna dönmeye başladım.
Bunları anlatmamım sebebi, ’11 aydır Endonezya’dasın da bir kere bile spa’ya gidip masaj yaptırmadın mı be kadın?’ tepkisine baştan cevap vermek. Çünkü Endonezya masajla ve çeşitli spa terapileriyle ünlü. Spa bulmak ise zor bir iş değil, her köşede iyi yada kötü mutlaka bir tane var. Ben de sonunda bugün daha önce annem tarafından denenip onaylanan Puri Santi’ye gittim.
Sıkılırım, öyle saatlerce vakit öldüremem orda, zaten masaj insanı değilim, hem masaj yaptırırken canım acır hem de ertesi gün heryerim tutulur diye kendime body scrub ve manikür/pedikür ısmarladım.Ortam çok güzel, küçük ama harika bir bahçe, mumlarla, sularla, bambularla dolu minimalist ama zevkli ve huzur dolu bir mekan. İçeri girer girmez hangi renk oje istediğimi, manikür sırasında ne içeceğimi falan not aldılar. Kısa bir ayak yıkama ritüelinden sonra yukarıya, odama çıktım. 1 saat boyunca bütün vücudum kum gibi bişeyle yoğuruldu. Tam bir masaj olmadığı için tam bana göre oldu. Duşumu aldıktan sonra bir de losyonla ovuldum. Cildim yumuşacık, pırıl pırıl oldu. Sonra aşağı inip manikür/pedikür olayına başladılar. Masajı yapan kız pedikür sandalyesine oturuğunda birşeylerin ters gideceğini anlamıştım. Manikürleri işe yaramaz. Ben bile daha güzel oje sürüyorum. Ama fena olmadı gene de, ananas havuç ve elma karışımı meyve suyumu içtim, zencefilli bisküvi yedim, boğazımı yakıp aklımı başıma getiren bir zencefil çayı içtim. Dişarı çıkmadan biraz kendime gelmiş oldum. Ama bir daha manikür falan yaptırmam. Kendimi kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurtur evime giderim. Hatta belki bir dahaki sefere maske, yüz bakımı falan da denerim. Spa terapileri ve ortam çok başarılı.
Kesinlikle yine gidilmeli. Merak edenler için adres: http://www.purisanti.com
>Bandung
>Is yerindeki Bandung’lu bir arkadas tarafindan ozenle hazirlanan gezi planimiz sayesinde harika bir Cumartesi gecirdik. Geceden kahvaltilik sandvicler hazirlamistim, boylece sabah 7’de yola cikabildik. Kahvaltilar arabada edildi. Yolda inanilmaz manzaralar gorsek de, otobanda arabayi durdurmaya cesaret edemedik. Goruntuler zihnimize kazindi ama bir dahaki sefere daha uzun olan eski yoldan gidip, bol bol resim cekmeye karar verdik.
Bandung, Bati Java’nin resmi baskenti, ayni zamanda adanin ticari merkezi. Tekstil, elektronik, vs uzerinde uretim yapan bir suru fabrika var. Pek cok universite oldugu icin tam bir ogrenci sehri. Java’nin Paris’i.. Pek cok unlu markanin outlet’I oldugu icin alisveris tutkunlarinin gozdesi. Ama tek bir outlet’e bile girme tesebbusunde bulunmadigim icin kendimle gurur duyuyorum. Verimli volkanik topraklar uzerine kuruldugu icin yogun olarak tarim yapilan bir bolge ayni zamanda. Kahve, pirinc, cilek, kabak gibi pek cok sebze ve meyve yetistiriliyor bolgede. Seviye yuksek oldugundan Jakarta’dan 4-5 derece daha serin, tertemiz bir havasi var.
Ilk duragimiz hala aktif bir yanardag olan Tangkupan Perahu oldu. Kratere cikarken, bitki cesitliligi acisindan cok zengin olan bir ormanin icinden gectik. Cam agaclarinin kokularini icimize cekerek Akdeniz hasreti gidersek de, bitki ortusu Akdeniz’den cok daha zengin ve farkliydi. Kratere kadar arabayla cikilabiliyor, o yuzden cok rahat ettik. Arabadan inince sulfur kokusu burnumuzu yaksa da, hala tuten krater karsisinda hepimizin dili tutuldu.
Yemekten once cilek tarlalarina gidip, cocuklarla cilek toplamayi planlamistik ama yanardag’da tahminimizden daha uzun kalinda, bunu bir sonraki gezimize ertelemeye karar verdik. Ogle yemegine Kapung Daun diye bir yere gittik.
Yemekten sonra rehavet cokunce, otelimize gitmeye karar verdik. Biraz dinlendikten sonra Sierra diye bir yere yemege gittik. Tepede, tam bir Bandung manzarasina sahip, harika bir yer.
Ertesi gun Alain’in dogum gunu partisine yetismek icin kahvaltidan sonra yola cikip geri donduk.
>Café Batavia
>19.yy’dan kalma, kolonyel bina 1993 yilinda restore edilip, harika bir mekana donusturulmus. Cok ozel bir atmosferi ve dekorasyonu var, dunyanin her kosesinden esintiler bulmak mumkun. Muzikler de ortamin ruhunu yansitacak sekilde secilmis. 1950’lerin caz kluplerinin 2000’li yillara uyarlanmis hali gibi. Upuzun bir inci kolye, diz boyunda ucusan bir elbise, dirsege kadar eldivenler ve elimde uzun sigaralikla gitmem gerektigi hissini uyandiriyor.
Cocuklar arabada uyurken, Tunc’la kahve kacamagi yaptik ama kesinlikle genis bir zamanda gelinmesi gereken bir yer.
Herkesin resmini cektigi ve konustugu erkekler tuvaletini gormek ise ancak gecen hafta Banu’yu goturdugumuzde kismet oldu ancak fotograf simdilik yok.
Merak edenler icin link http://www.cafebatavia.com/