cennete ilk adim

Aylardir, gunlerdir hayalini kurdugumuz gun sonunda gelmisti. Oturma izni yuzunden zorunlu uzayan Turkiye tatili bitmis, Jakarta`da alisveris icin iki gece kalmis ve paslanmaz vidadan telsize uzanan koskoca bir listeyi tamamlamis, doktor ve dis kontrollerinden gecmis, uyduruk Sriwijaya ucusunu atlatmis ve Sorong`a varmistik. Sorong, Turkiye`nin 20 sene onceki Anadolu koylerinin pis, pis kokulu ve sicak olani bir sehir. O yuzden bizi adaya goturecek tekneye binene kadar, ruyamizi gerceklestirdigimiz hissi bir turlu gelmiyordu. Sorong`daki isleri bir an once halledip otele gitmek istiyorduk hepimiz ancak oturma izinleri icin pasaport polisine gitmemiz gerekiyordu oncelikle.

Jakarta`da 7 senedir yabancilar polisine yilda bir kez gidiyorduk. Ilk yillari Turkiye`nin 40 sene onceki Ziraat Bankasi subeleri gibiydi. Saatlerce beklemedik hic, cunku hep islerimizi takip eden bir araci oluyordu ve eziyeti bizim yerimize o cekiyordu. Son zamanlarda burasi modernlesmis, sira numarasi veren otomatlar falan alinip, oturmaktan tiksinmeyecegimiz metal sandalyeler konmustu. Isleri hala araci hallediyordu ama en azindan daha dogru duzgun bir yere donusmeye baslamisti. Jakarta`da oturma ve calisma izni almak yaklasik 1-1,5 ay suruyordu. Bu ofise giderken gomlek ve pantalon giyme mecburiyeti vardi. Saci sakali birbirine karismis, hippi yabancilari iceri bile almiyorlardi yani, kendine ceki duzen verip gelmesi gerekiyordu herkesin.

Sabah Sorong`a inince, Tunc sabahtan oturma izinlerini halledelim deyince cocuklar ve ben yikildik. Jakarta`daki duruma benzer olacagini dusunup bir kac gunumuzun Sorong`da gececegini sandik. Insan kaynaklari mudurumuz hazirlikliydi, bizi havalimaninda o almisti ve herzamanki gibi gene guleryuzuyle islerin bugun icinde bitecegini, oglen otele gececegimizi soyleyince ben ve cocuklar hic ikna olmadik. Ama yapacak birsey olmadigi icin razi olmak zorunda kaldik. Havalimanindan direk yabancilar polisine goturdu bizi. Ben ustume 5 gundur giydigim salvar pantalon, ayagimda tatil basinda yepyeni olan ancak 2 ay boyunca surekli giyilmekten yipranmis kumas espadriller ve kalan tek temiz t-shirtu giyiyordum. Butun gece ucakta ve beklemelerde gectigi icin saclar dagilmis, surat yorgun ve makyajsiz rezil durumdaydim. Bir yerde duralim, bir gomlek giyeyim falan diyecek oldum ama duracak yer bakinirken kendimi binanin onunde buldum.

Bina yeni insa ediliyordu, disi bitmisti ama merdivenlerin henuz bir kismi seramik dosenmisti. Binanin alt kati otopark olarak kullaniliyordu. Ciplak beton merdivene ilk adimi atmadan once Lara donup babasina sordu `cikayim mi?, yikilmaz di mi?`. Yikilmadi, ciktik. Basamaklardan ciktikca daha ofis gorunumlu bir odaya geldik. Metal siralara oturup beklemeye basladik. Sisman, asik suratli bir polis aldi evraklari bizim mudurden. Asik surati ve ters tavirlariyla inceleyip bir takim eksikler buldu, bizim mudur dosyasindan onlari da cikardi falan filan. Biz de bekliyoruz orada.

Sonra baska bir memur geldi, gozluklu, belli ki Papuali degil, yuz hatlari Javali. Havalandirmasiz salonda usumus belli ki, ceket giymis gomleginin ustune. Dosyalari aldi, bilgisayara birseyler girmeye basladi. Tunc da en az kirli gomlegini giyiyordu, ve sicak salonda iyice terlemis, ter hizla gomlegin sirtindan heryerine yayiliyordu. Haki gomlek, ozensizce yapilmis bir kamuflaj desenine burunmeye baslamisti. Sonra ucuncu bir memur geldi, evraklari inceledi. Sonra besinci baska bir memur geldi, o da dosyalara bakti ve aldigi yere birakti.

Solda klimali bir oda vardi, ve kapisi acildikca gelen serin hava biraz nefes almamiza yardimci oluyordu, ama sicak beni bile yavas yavas bunaltmaya baslamisti. Derken gelince herkesin ayaga kalktigi, genc, guleryuzlu, gomleginin ustunde digerlerinden daha fazla arma bulunan biri geldi. Tunc`la ve bizim mudurle gayet samimi bir sekilde konusup el sikistilar. Sonra cocuklari ve beni tanistirdi Tunc, biz de kalkip zoraki gulucuklerle adamla selamlastik.

Birkac dakika sonra o en son gelen ve mudurleri oldugunu ogrendigim kisi, bizi iceri bir odaya cagirdi. Girdigimiz oda uzunca , iki duvara suni deri satafatli kanapeler dizilmis, en uctaki duvarda dev ekran bir TV ve Sorong`da gormeyi beklemedigim kadar komplike bir ses sistemi olan bir odaydi. Ortadaki cam sehpahalin ustunde plastik dantel gorunumlu ortuler, 4 fincan cay , TV kumandalari ve bir adet mikrofon vardi. Mikrofon ipucunu takip edince, odada ciddi bir karaoke sisteminin oldugunu farkettik. Pasaport polisinin gizli cennetindeydik.

Endonezya`da standard olarak caylar ve kahveler sekerli gelir. Caylar da baklava serbeti kivamindaydi. Tunc `adam yanlis anlar, zorla icin biraz` diye diretince zar zor yarisini ictik. Biz ailece cayimizi sekersiz iceriz de.. Cocuklari mikrofonla oynamamalari icin ikna etmeye calisirken memurlardan biri fotograf cekimi, parmak izi alma isleri icin bizi cagirdi. Meger bu isler o serin, klimali odada yapiliyormus. Ilk once benim fotografim cekildi. Kurumsal hayattan sonraki ilk calisma iznimdeki fotograf tam hippi kivaminda oldu. Sonra cocuklarin fotograflari cekildi ve imzalari alindi. Evet, 8 ve 10 yasindaki cocuklarin imzalari alindi. Normalde Jakarta`da, resit olmadiklari icin ben imzaliyordum. Burada da onerdik ama memur isimlerini yazsinlar dedi, onlar da oyle yapti. Cocuklar cok mutlu oldu, olay bir anda degisti onlar icin. Ilk resmi imzalarini atmis oldular.

Kisa bir sure sonra cidden de bitmis, teslime hazir oturma izinlerini alip Sorong`da bir otele gittik, tekne gelene kadar beklemek icin. Sorong`da yemek yenebilecek tek alternatif olan Kentucky Fried Chicken`da ogle yemegi yerken, bizi alacak teknenin limana girdigi haberi geldi. Apar topar, kosar adim tekneye gittik. Yol boyunca hepimiz uyuduk. Ogleden sonra gunesi vurmustu ustumuze, yagmur ormani ve deniz kokusu burnumda yogunlasinca geldigimizi anladim. Gozumu actigimda Dampier Bogazina giriyorduk. 10 dakika sonra otele, yeni evimize vardik. Sicacik karsilandik, butun yorgunluk gitti, yerini tanimsiz bir huzur aldi. Butun ayriliklar, ic burukluklari, yorgunluklar, gerginlikler unutuldu o an. Iste hersey bunun icindi, burada biraz olsa yasabilmek icin. Burada gececek gunlerin getireceklerini butun kalbimle bekliyorum.