>Julia Roberts’in ardindan Bali

>

Okudugum ve duydugum kadariyla, Eat Pray Love filmi, kitabini okuyanlara yasattigi hayalkirikligina ragmen pek cok kisi tarafindan begenilerek izlendi. Bali’de cekilen sahneler ise filme renk katan, ic acici bir gorsel solendi. Filmin Bali’de gecen kisminin iki carpici karakterinden biri karizmatik, kocakari ilaci ustasi Wayan, digeri de falci Ketut Liyer idi. Ketut, yasini ve dislerinin sayisini bilmeyen, yuzunden kocaman gulumsemesi eksik olmayan, Bali’nin ne kitapta ne de filmde bahsedilen ruhani yasantisinin siradan bir parcasiydi aslinda.

Ancak artik o, kapisinda onu gormek icin insanlarin saatlerce bekledigi ve hatta ustune 50 dolar verdigi, hakkinda belgeseller cekilen bir unlu. Turistler, Kuta’nin atletik vucutlu sorfcu genclerle dolu sahillerinden, eskiden sadece sakinlik arayanlarin, pirinc tarlalarini merak edenlerin, yoga ve sanat meraklilarinin ilgi gosterigi Ubud bolgesine akin eder oldu. Ubud’a giden ise Ketut Liyer’i gormeden donmek istemez oldu. Isi ticarete dokup, hayatin son demlerinde piyangoyu vuran Ketut’un hayatinda ne degisti bilmiyorum, fazla birsey degistigini sanmiyorum acikcasi, ama Bali’nin kendine yeni bir ticaret kapisi actigi kesin. Bir de Ketut’u ticari bulup, gercek “medicine man” pesine dusenler var. Aradiklarini buluyorlar mi, yada ne buluyorlar bilmiyorum ama size ozel Bali Fal Tur’larimiz baslamistir, ilgilenenlere duyrulur! Ketut’un falindan memnun kalmayanlara bakilacak kahve fali fiyata dahildir.

Ekstra Turlar: Gercek medicine man turu, gece yarisi mezarlik torenleri, olu yakma torenleri

Fiyata Dahil Olmayanlar: Carpilma halinde cikacak ozel tapinak toreni, kurbanlik hayvan ve doktor masraflari

Firmamiz Ketut’un tutuklanmasi yahut vefat etmesi halinde tur programinda degisiklik yapma hakkina sahiptir.

>Minik Buddha

>

Benim görmüş geçirmiş, ermiş de gelmiş oğlum… Nereye baktın da daldın öyle, minik kafandan neler geçti o an?

NOT: “Aaaa, erkek cocugunun kulagina cicek takmislaaar” diyenlere duyrulur; Bali’de butun erkekler kulaginda cicekle ve sarong denilen etek gorunumlu bir kumas parcasiyla geziyor. Hem kulturlerinin, hem de inanclarinin bir parcasi bu. Kulagina cicek takip, etek giymeye hazir olmayan erkeklerin, Bali’ye gelirken iyice dusunmesini tavsiye ederim.

>Bebek bekliyoruz, hem de 300 tane!

>Endonezya, tum dunyada en cok mercan resifine sahip olan ulke. Yaklasik 500 mercan turune ve tum tatli su ve tuzlu su turlerinin %25’ine sahip. Dunyada mevcut 7 deniz kaplumbagasi turunun, 6 tanesini bu sularda gormek mumkun. Bu yuzden, binlerce kilometre uzunlugundaki harika, volkanik kumsallarinin cogu deniz kaplumbagalarinin yumurtladigi yuvalarla dolu.

Ancak, tum deniz canlilari gibi deniz kaplumbagalari da insanoglunun vahsiliginden, cahilliginden ve cikar savaslarindan payini alarak direk olarak avlanma, dolayli olarak da denizlerin kirlenmesi ve bilincsiz, yasa disi balikcilik yuzunden yokolmaya yuz tutmus durumda. Sadece Endonezya sularinda, deniz kaplumbagalarinin sayisinin %90 gibi korkunc bir oranda azalmis oldugu tahmin ediliyor.

Ne yaziktir ki, Endonezya’da da, cevreci orgutler yeteri kadar guclenemedikleri icin, su anda koruma altindaki bolge sayisi cok az. WWF burada yogun olarak calisiyor ama ne yazik ki olayin arkasindaki maddiyat o kadar buyuk ki, bu konuda ciddi bir sonuc elde etmek imkansiz gibi gorunuyor. Yine de, halk arasinda yavas da olsa bir koruma bilinci olusmaya basliyor gibi sanki. Ornegin kaplumbaga etinin yogun olarak tuketildigi Bali’de Kurma Asih Vakfi, bence bu konuda ciddi basari elde etmis durumda.

Kurma Asih, adanin Batisindaki Perancak Koyu’nun yakinlarinda, minicik, kendi halinde bir kurum. Bu bolge, adanin Guney kismi gibi turistik bir bolge degil. Daha cok hayvancilik, pirinc ve balikciliktan gecimini saglayan koyluler icin deniz kaplumbagalari bundan iki sene oncesine kadar ticari degeri olan et parcasindan baska birsey degilmis. Ancak Kurma Asih, cok akillica davranak kaplumbaga yavrularinin denize birakilmasi olayini turistik bir atraksiyon haline getirmeyi basarmis. Bolgede turistik tesis olmadigi icin, adanin cevresinde mavi tur yapan sirketlerle anlasmislar. Tekneler, bebek deniz kaplumbagalarinin denize ilk yolculugunu gormek icin can atan turistleri buraya tasidikca, koyluler de bu isin kendileri icin maddi kazanc saglayacagini gormusler. Daha once satmak yada yemek icin sahilden topladiklari yumurtalari, bu kez Kurma Asih’e teslim etmek icin toplamaya baslamislar.


Buraya gitmeyi, ozellikle cocuklari goturmeyi uzun zamandir cok istiyordum. Bali’ye gitmeden iki hafta oncesinden Kurma Asih’i arayip randevu almistim. Ne yazik ki, bizim gidecegimiz gun yagmurlu ve karanlik bir gundu. Ama biz planimizi bozmadik, arabaya atladik ve iki saatlik harika bir yolculuk sonunda vakfa ulastik. Vakfin yoneticisi Pak Anom, cocuklara tek tek her asamayi anlatti. Bir yuvada yaklasik 300 yumurta oldugunu, bebek deniz kaplumbagalarini yaklasik bir aylik olduktan sonra deniz biraktiklarini, kaplumbagalarin buyuyunce kendi yumurtalarini birakmak icin ilk kez denize girdikleri kumsala donduklerini anlatti. Cocuklari once bebek kaplumbagalara yavas yavas alistirdi, onlari nasil tutmalari gerektigini gosterdi. Dana sonra denize birakilmaya hazir bir kova bebegi tek tek ellerimizle kumsala biraktik. Denize ozlemle kosuslarini, minik kafalarinin dalgalarin arasinda kaybolusunu izledik. Birakirken cok heyecanlandik, en son kafa denize daldiginda ise duygulanarak arkasindan el salladik. Inanilmaz bir tecrubeydi.

Gitmeden once, kuruma bagis yaptik ve karsiliginda bir yuva evlat edinmis olduk. Yuvamizda 300 tane yumurta var. Buyuk ihtimalle bebeklerin yumurtadan cikislarini goremeyecegiz ama denizde bir yerlerde bizim bebeklerimiz dolasacak bir sure sonra. Belki karsilacagiz sualtinda bir yerlerde, kim bilir. Bizim cocuklar dalis yapma yasina gelene kadar onlar da buyumus olurlar ne de olsa…

NOT: Bali’ye gitmeyi planliyor ve Kurma Asih’i ziyaret etmek istiyorsaniz tik.

>Ateş Dansı; Keçak

>
Keçak Dansı aslen, tamamen erkeklerden oluşan bir koro eşliğinde yapılan, Bali’ye has pek çok trans dansından biriymiş. 1930’lu yıllarda Bali’de yaşayan Alman ressam ve müzisyen , Walter Spies, Keçak’tan çok etkilenmiş. Zaten Keçak’ı bazı değişimlerden geçirme çalışmalarına başlamış olan Bali’li dansçı ve sanatçı Wayang Limbang ile birlikte çalışarak, Keçak’ı Batılı turistlere yönelik etkileyici bir şov haline getirmişler. Konu olarak da Hindu mitolojisinden Ramayana’nın hikayesini seçmişler kendilerine. Wayang Limbak, daha sonra Bali’li dansçılarla pek çok ülkeyi dolaşarak Keçak dansını dünyaya tanıtmış.


Keçak dansını Bali’de pek çok mekanda seyretmek mümkün, hatta otellerde bile yapılıyor. Ancak bence bu dans mutlaka Uluwatu’da seyredilmeli. Uluwatu, uçurum kenarında bir tapınak. Sahne de tam uçurumun kenarında. Gösteri her gün 6’da başlıyor, yani tam güneş sahnenin arkasından batmaya başladığında. Ortalık öyle renkler alıyor ki dans süresince, Keçak daha da bir etkiliyor herkesi. Güneş iyice ufka dayandığında, gökyüzü alev alev olduğunda, sahnede de alevler sarıyor ortalığı. Beyaz Maymun, Ramayana’nın güzel karısını, kötü kalpli Ravana’dan ve ordusundan kurtarıyor. Koro, ‘çak çak çak’ sesleriyle, inanılmaz bir müzik yapıyor. İnsan sesinin tek enstrüman olarak kullanıldığı bu müzik, çok saf, çok yerli, çok sesli.

Gösterinin sonunda turistleri eğlendirmek için yapılan saçma şakalar olayın büyüsünü bozuyor açıkçası ama yine de bu görsel şölen kesinlikle seyredilmeye değer.

>Bali – konaklama ve alışveriş

>Bali oldukça büyük bir ada ve çok lüksünden ekonomiğine, kalabalığından sakinine pek çok farklı bölgesi var. Ada çılgın akıntıların, vahşi sörf dalgalarının bol olduğu denizlerle çevrili. Durum böyle, bizde de iki küçük çocuk olunca, kalabileceğimiz bölge Sanur’la kısıtlı oluyor. Sanur, dalgakıran görevi gören doğal bir mercan resifiyle çevrili. Kocaman, temiz, upuzun kumsalı, çocukların yarı beline kadar suda oturup oynayabileceği sakin denizi, nezih restoranları, çılgın olmayan gece hayatı ve dalış merkezleriyle çocuklu aileler ve dalıcılar için adanın en ideal bölgesi.

Sanur’da şimdiye kadar üç otelde kaldım. Ilk kaldığım otel Sanur Paradise Plaza Hotel idi.
http://www.sanurparadise.com/
Bu otellin iki tesisi var, biri denize yakın, diğeri değil. Biz denize uzak olanında kaldık ve Sanur’un restoranlar olan kısmına gitmek için bile taksiye ihtiyacımız oldu. Otelden sahile ve Sanur’un merkezine düzenli servis var. Bali’de ilk konaklamam olduğu için bahçesinden ve insanların güleryüzlülüğünden çok etkilenmiştim ama bunların Bali’de çok sık rastlanır şeyler olduğunu daha sonra öğrendim. Özetle güzel, temiz bir otel ama yeri çok avantajlı değil.

Ikinci otelim Sanur’un kalbinde yer alan Parigata oldu. http://www.parigatahotelsbali.com/
Bu otelin de yine harika bir bahçesi, güzel bir havuzu, temiz odaları ve güleryüzlü personeli var. Ancak en büyük avantajı restoran ve dükkanların tam merkezinde ve denize çok yakın olmasıydı bizim için.

Üçüncü gidişimde Bali Hyatt’ta kaldık. http://bali.resort.hyatt.com/hyatt/hotels/index.jsp
En güzeli ve ister çocuklu, ister çocuksuz her türlü tatil için ideali bu otel bence. Yer olarak Parigata’ya çok yakın, yani o da merkezde. Denize sıfır mesafede, kendi kumsalı ve kocaman iki havuzu ve bir çocuk havuzu var. Havuzlar da sahilde yani havuz kenarında yatıp denize girmek yada tam tersini yapmak için özel bir çaba harcamak gerekmiyor. Havuz bölgesi tamamen kocaman ağaçlarla kaplı yani herkese yetecek kadar gölge var ve serin. Çocukların rahatça oynayabilecekleri güvenli ve gölge alan çok geniş. Çocuk bakıcısı hizmeti de var. Otelin tesisleri aslında hiç dışarı çıkmayı gerektirmeyecek kadar güzel ve kaliteli. Ancak fiyatlar dışarıdaki restoranlara göre biraz pahalı. Spa ve spor salonu var. Spa’nın fiyatları Jakarta’ya göre çok pahalı ama Istanbul’a göre hala çok ucuz. Otelin bahçesi basbayağı bir yağmur ormanı, 4 senedir üstüste Bali’nin en iyi bahçesi ödülünü alıyormuş. Zaten bahçe turları da otelin yoga, kumda yürüyüş, bisiklet turu gibi pek çok aktivitesinden biri. Otele girer girmez boynunuza takılan çiçeklerden yapılmış kolye ve tropik karşılama kokteyliyle hemen kendinizi prenses gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Çalışanların güleryüzü ve saygısı tüm kalışınız boyunca ‘şu karşıdaki volkanı ben yarattım’ havasında gezmenize sebep olabiliyor. Kahvaltısı harika ki, peynirin karabora olduğu Asya otelleri için önemli bir özellik. Oda servisi odayı günde iki kere temizliyor ve taze çiçeklerden yapılmış adaklar ve taze meyveler bırakıyor. Odalar çok çok yeni ve lüks değil ama gayet temiz. Çocuklarla kalındığında çok rahat edilecek, romantik bir tatil için de ideal bir otel.

Alışverişe gene sıra gelmedi ama zaten o konuda anlatacak fazla birşey yok, ancak yaşanarak görülebilir.

Dilek’e not: Denon senin beğenip de annemin sana aldırmadığı tabloyu gösterdi, kulaklarını çınlattık. Yeni madenler keşfettik. Bir tahta oyma atelyesinde iki saat geçirip, sehpaha altı alıp çıktık! Ayrıca yatak örtüsü yapanların yerini de yine bu sefer başka birşey ararken keşfettim.. Hehehe. Bu geziden aldıklarımızın resimlerini çekip buraya koyacağım en kısa zamanda.

>Panca Walikrama

>Bali’yi tek bir yazıda tarif etmek mümkün değil, onun için hazırlık kısmını görme imkanını bulduğumuz bu özel töreni ayrıca anlatmak istedim. Oteller ve alışveriş konulu başka bir yazı daha gelecek sonra.

Ben Hindu dinini ve geleneklerini hiç bilmiyorum, açıkçası hiç araştırmadım. Anlattıklarımın hepsi Bali’deki şöförümüz, rehberimiz, gerektiğinde çocuk bakıcımız, gerektiğinde tercümanımız, elimiz ayağımız dilimiz ve artık ailemizden biri olan, dünya iyisi insan Denon’un anlattıklarından anladıklarıma dayalı bilgilerdir, duyrulur.

Denon


Besakih Tapınağı, Agung yanardağının tepesinden Bali’yi seyreden, tüm klanlara kapılarını açan, sınıf ayrımları gözetmeden herkesi kucaklayan Ana Tapınak. Burada her 10 yılda bir, evreni doğanın negatif gücünden arındırmak için Panca Walikrama töreni yapılıyormuş. Eğer 10 yıl dolmadan herhangi bir doğal felaket, hastalık salgını yada sosyal huzursuzluk olursa kralın kararıyla tören yapılabiliyormuş. Işte bu tören, 2009 yılının 9.Nisan gününe denk geliyordu, ancak biz 8.Nisan’da döndüğümüz için ancak hazırlık törenini görebildik ki o bile yeterince etkileyiciydi. Zaten 9 Nisan’daki törene devlet büyükleri ve çok önemli kişiler katıldığından bizim içeri girebilme şansımızın çok düşük olduğu söylendi. O yüzden çok da üzülmüyorum.


Besakih Temple


Bu büyük törenin hazırlıkları çok önceden başlıyormuş. Nitekim sahildeki masajcı kadınlar, nehirlerde ve tarlalada çalışanlar bile işi gücü bırakmış adaklar hazırlıyorlardı. Evler, tapınaklar, heryer temizleniyor, adaklar hazırlanıyor, adaklar için çiçekler toplanıyor, kurban edilecek hayvanlar
hazırlanıyor. Evlerin temizlenmesi sadece fiziksel temizlikle de bitmiyor. Evin her odasından temsili eşyalar Besakih Tapınağına götürülüp kutsanıyor. Kurban edilecek hayvanlar da yine bir gün önce burada kutsanıyor, hayvanların bir sonraki yaşamlarında daha üstün bir ruh olarak dünyaya gelmeleri için dualar ediliyor.

Besakih Temple

Bu kutsama töreni Besakih’nin içindeki merkez tapınağını üç kez tavaf ederek yapılıyor. Her klan kendi imgelerini ve renklerini , kutsanacak eşyaları ve hayvanları taşıyarak, Gamelan orkestrası ve rahipler eşliğinde yürüyor. Kurban edilecek hayvanların hepsini göremedik çünkü asıl töreni kaçırdık ama kaplan, aslan, bufalo gibi az bulunan hayvanlar da kurban ediliyormuş. Benim beynime kazınan ise koskocaman bir deniz kamplumbağasının çaresiz ve ümitsizce bakan, kocaman gözleri oldu. Insanlari, geleneklerini, dinlerini sorgulamadan kabullenmeyi öğrendim ama bu hayvanların kurban edilmesini kabul etmekte zorlanıyorum. Öbür taraftan kafamı kaldırıp koskoca yanardağın kraterini görünce de, ‘belki bir bildikleri vardır’ diye düşünmeden edemiyorum. Bizim değerlerimizin ve kalıplarımızın çok dışında bir yaşam sürüyor bu insanlar diye düşünüyorum ve bunu da onların bir parçası olarak kabul edip unutmayı seçiyorum. Ama olmuyor, o kaplumbağanın gözleri çıkmıyor aklımdan.

Tapınağın tam olarak içine giremiyoruz, etrafından dolaşabiliyoruz sadece. Tapınağın farklı bölümleri olduğunu ve her bölüm için farklı renklerde hayvanlar kurban edildiğini anlatıyor Denon. Anlatıyor ama ben tam anlamıyorum sebebini. Hinduizmin çok karmaşık bir din olduğuna karar veriyorum.

En çok ilgimi çeken şeylerden biri de tapınağın içinde Budistlere ait bir bölüm olması ve bu kutlamaya onların da kendilerince katılması. Bu insanların diğer dinlere toleransına tekrar saygı duyuyorum.

Besakih Temple


Besakih Tapınağını, hafif güneş çarpmasından ve tapınağın görkeminden sersemlemiş bir şekilde karmakarışık duygular ve düşüncelerle terkediyoruz.

>Tanrıların Adası

>Bali’de tam olarak kaç tane tapınak olduğu sanırım bilinmiyor ancak yüzölçümü topu topu yaklaşık 5600 km2 olan adada 10-15 bin adet tapınak olduğu tahmin ediliyor. Hala bir çeşit kast sistemi var ve her ailenin kendi evliyalarının bulunduğu, kendi atalarını andıkları aile tapınakları var. Bunun dışında her köyde Brahma, Wisnu ve Siwa adına yapılmış en az üç tane tapınak bulunuyor. Bali’liler hayatta herşeyin bir simetrisi olduğuna inanıyorlar, bunun için her tapınağın bir de simetrik tapınağı var, yani üç tanrı için altı tapınak ediyor. Bu tapınakların bazılarında köy toplantıları yapılıyor, bazıları mezarlığa yakın oluyor ve cenaze törenleri için kullanılıyor. Bunların dışında bir de fonksiyonel tapınaklar var, örneğin ressamların tanrıların kendilerine ilam vermesi için tapınak, yada çiftçilerin hasatlarının bereketli olması için yapılan tapınaklar. Her köyde ne kadar meslek varsa o kadar da tapınak yani. Pazar yerlerinde Melanting tapınakları, Subak denilen arınma tapınakları ve göllerde, dağlarda, deniz, nehir kenarlarında ve diğer kutsal mekanlarda bulunan tapınaklar.. Ve kast, klan farkı gözetmeksizin herkesin ibadet edebileceği bir adet Mother Temple, yani Ana Tapınak, Besakih Tapınağı.

Agung yanardağı yolu üstünde pirinç terası manzarası.

Bu kadar çok tapınak olunca, Bali’lilerin günlük yaşamlarının ciddi bir bölümünü ibadete ayırdıklarını belirtmeye gerek yok sanırım. Durum böyle olunca dünyevi işlerde başarılı olmalarını beklemek de haksızlık tabii ki. Bali’de bu yüzden sanatçı ve zanaatçı oranı çok fazla. Dans, resim, müzik, heykel, metal işçiliği çok gelişmiş. Dünyanın pek çok köşesinden sanatçılar da Bali’nin zengin kültüründen ve sanat kokan havasından etkilenip buraya yerleşmiş. O yüzden de sokak üstündeki bir resim galerisinde 15000 dolarlık resimler bulup hayal kırıklığı yaşamak çok muhtemel. Bali’deki performans sanatlarının yaratıcılığı ve çeşitliliğine hayran olmamak mümkün değil. Legong, Kecak, Barong gibi dansların hepsi temelde Hindu mitolojik hikayelerini anlatsa da, herbiri ayrı birer görsel şölen. Bu danslar, dini tören ve kutlamalarda, ücretli gösteri şeklinde çeşitli gösteri merkezleri yada tapınaklarda ve mağazalardan restoranlara adanın her köşesinde görülebiliyor.

Ubud’da tesadüfen gördüğümüz bir tören.


Bali’liler inanılmaz güleryüzlü, yardım sever , mutlu ve sıcak insanlar. Ada zaten çok güzel. Yüksek binalar yok, binaların her biri özenle Bali tarzında yapılmış, heykeller, resimler, tahta el işçiliği objeler her yerde. Bambu, taş ve tahta ancak bu kadar güzel kullanılır bir arada. Çevredeki pek çok şeyde sanatçı dokunuşu, yaratıcılığı hemen dikkat çekiyor. Herşey çok sade ve abartısız ama bir o kadar görkemli ve etkileyici. Derme çatma bir barakanın tavanındaki el işçiliği, palmiye yapraklarından dantel gibi örülmüş süsler, yerlerdeki minik adak sepetleri, yol kenarıdaki toprak lambalar gibi sizi kendine hayran bırakan bir çok şeyle karşılaşıyorsunuz gün içinde, hepsinde de yapanın sabrı, özeni , sevgisi , inancı okunuyor.

Yukarıdakı törenin devamı, adaklar simetrik tapınağa yürünerek taşınıyor.

Adanın havasını anlatabilim mi bilmiyorum ama işte böyle huzur ve inanç dolu, doğal olarak çok güzel, size çok iyi davranan insanların olduğu bir yere gelince insan ister istemez etkileniyor ve kendini o büyüye kaptırıyor. Işleri, adadanın dışında kalan hayatı ve dertleri düşünmek mümkün olmuyor. Bedenin işten uzaklaşıp, zihnin aynı hayatı başka mekanda yaşadığı tatillerden olmuyor yani. Ruh ve zihin birlikte dinleniyor. Beden pek dinlenemiyor açıkçası, çünkü görülecek ve yapılacak çok fazla şey var. Ondandır, adaya ayak bastıktan en geç bir gün sonra bütün kadınlar saçlarını Bali’li kadınlar gibi çiçeklerle süsleyip, sarong’larını takıp, yüzlerinde belli belirsiz bir gülücük, tropik adalı prenses edasıyla dolaşıyorlar ortalıkta. Erkeklerin ise hepsi ellerinde ister en profesyoneli ister en uyduruk şipşak olanından birer kamera, tapınakların merdivenlerinde Indiana Jones havasıyla sekiyorlar. Dönüş için havalimanına girince bu havalar hemen sönüyor ama Bali’nin tadı tekrar dönene kadar insanın damağında kalmaya devam ediyor.